15 Nisan 2018 Pazar

SEN DEĞİŞTİĞİNDE GELECEĞİN DE DEĞİŞİR





Zaman zaman hepimizin aklına gelen bir sorudur  kader çizgisinin  ne şekilde tarif edilebileceği. Kader çizgisini belirleyen  seçimlerimiz midir? Yoksa bize çizilen yolda mecburi bir istikamet mi? Ben de uzun yıllardır bu sorunun cevabını arayanlardanım. Cevabı ararken hem değiştim, hem de geliştim. Çünkü bu yolda attığım her adım, beni farkındalık noktasında bir üst seviyeye taşıdı.
Uzun zamandır kendimle yaptığım çalışmalardan çıkarttığım sonuç  kader çizgisinin önceden belirlenen bazı hususları olmakla beraber, hayatımızın biraz da seçimlerimizle yönlendirildiği şeklinde. Bu konuda olabilecek geleneksel itiraza hemen açıklık getireyim: Bu durum Yaratıcı’nın olmuş veya olacakları bilme haline ters düşen bir şey değil. Biz, bize verilenlerle seçimlerimizi harmanlayarak yaratıma katılırız. Yaratıcı, bu yaratımın daima merkezinde ve bu değişeni de değişmeyeni de biliyor anlamına geliyor.
Diğer taraftan, bence  kader çizgimizi  belirleyen dört ana unsur var. Bu dört ana unsurdan ilki ve en geniş olanı ruhsal düzeydir. Yaşam büyük, ilahi bir oyundur. Bu oyunun tüm detaylarını bilmemiz mümkün değil elbette. Bu bir sır.  Oyundaki rollerimizden getirdiklerimiz ruhsal düzeyi temsil ediyor. Yaşam oyununda bizim üstlendiklerimiz, bu role uygun olarak bize çizilen yoldur. Burada Yaradanın takdirinden ve bizim kısmi seçimlerimizden bahsedebiliriz.
         İkinci olarak geçmiş düzeyi ele almak istiyorum. Yaşam parçalanmaz tek bir anın içinde sürekli devinim içinde olan bir yaratımdır. Bu düzeyi geçmiş yaşamlar olarak düşünenler de var, paralel evrenlere inananlar da. Ben paralel evrenler  olduğuna inananlardanım  şahsen. Bu durumda ilahi plana  göre öğrenmemiz gerekenleri –ki bu tekamüldür- hayatımızdaki seçenekleri tekrar tekrar değiştirerek öğreniriz. Bu devinim  bir gün çember tamamlanıp  sıfır noktasına ulaşıncaya kadar devam eder. Dediğim gibi bu da yaratımın bir sırrı. Burada bir de kolektif bilinçten getirdiklerimizden bahsedebiliriz. Sonuç itibariyle, hepimiz bir toplumun, insanlığın parçasıyız.
            Diğer bir düzey ise, genetik düzeydir. Bu düzeyde atalarımızdan getirilen inançlar, karmalar mevcuttur. Aile ağacından getirilen inançlar, karmalar DNA’mıza eklenir. Bu yüzden hangi ailede doğduğumuz kader çizgisi açısından baktığımızda belirleyicidir. Tabi bu seçimin tekamül açısından önemi olduğunu söylememe gerek yok sanırım. Travmaları,  inançları atalarımızdan miras aldığımız artık bilimsel olarak kanıtlanan bir şey. “Epigenetik” olarak adlandırılan bu durumu önümüzdeki günlerde daha da sık duyacak gibiyiz.
          Kaderimize yön veren son düzey ise öz-inanç düzeyidir. Bu düzey anne karnında düştüğümüz andan itibaren edindiğimiz inançlar, yerleşen hislerden oluşur.
            Bu dört düzeyin harmanlanması ve eklenen diğer unsurlar  büyük ölçüde bizim kaderimizi oluşturur. Bu durumda diyebiliriz ki; bir insanın tekamülü için en uygun koşullar yaradan tarafından belirlenir. Burada insanın da kısmi olarak seçim hakkı vardır.
          Gelelim bizim seçimlerimizi nasıl değiştireceğimize  ve kader çizgisini  nasıl yönlendireceğimize. En önemli ve etkili yolun dua olacağı tartışmasız tabi. Bunun yanı sıra  yapılabilecek birçok çalışma var. Yukarıda da belirttiğim gibi kendimi  odak noktası belirleyerek hemen her yöntemle çalıştım. Access Bars, Thetahealing, Reiki, Ho’opopnopo, Aile Dizimi vs. Bunun yanı sıra yaşam koçluğu, nlp gibi analitik çalışmalardan da yararlandım. Hepsi işe yarıyor ama  diyebilirim ki, spritüel ve analitik çalışma gelişim ve değişim açısından en ideal olanı.
            Kendimi belli bir noktada gördükten, hissettikten sonra  bu eğitimlerden bazılarını aldım. Yaptığım çalışmalardan  öğrendiğim bir şey var ki, bende olan bir değişiklik tüm hayatı, dolayısıyla insanları etkiliyor. “Kelebek Etkisi” adlı filmi izleyenler bahsettiğim durumu daha iyi anlayabilirler. Parça- bütün ilişkisi aslında. Şöyle düşünün: suya attığınız bir taş, önce küçük bir hareket gibi görünür. Sonra bir halka halinde tüm suyun hareketini etkiler.
            Ben de buradan hareketle,  öğrendiğim bu tekniklerle  başka insanlarla da çalışmaya başladım. Başka birinde değişen bir şey aslında bende de değişiklik yaratıyor sonuç itibariyle. Kendi değişiminiz ve gelişiminiz için en iyi yolu bulmanız dileğiyle…

Not : Yaptığım çalışmalarla ilgili bilgi almak isterseniz mail yoluyla bana ulaşabilirsiniz.
Mail adresim : esnbasar@hotmail.com


6 Nisan 2018 Cuma

Hobi ve Yaşam




       Modern zaman diye adlandırdığımız bu dönemde, hepimiz bitmek tükenmek bilmeyen bir koşuşturma içindeyiz. Nadiren durup kendimizin farkında olabiliyoruz. Hem fiziksel hem de zihinsel olarak çok yoruluyoruz. Aslında bu durumun bir panzehiri var: Hobi edinmek.
          Hobi edinmenin önemi, gerekliliği her zaman konuşulan bir konu. Buna rağmen insanların bu konuda çok fazla çaba göstermediklerini görüyorum. Hobi edinmek en genel anlamıyla kişinin asıl uğraşı dışında özel bir zaman ayırarak dinlendirici olarak yaptığı bir faaliyettir.
Hobimizin olması kendimize verdiğimiz önemle çok yakından ilgilidir. Çünkü sevdiğimiz,bizi geliştirecek bir şey için zaman ayırmak, bir anlamda kendimize değer vermek, kendimizi  önemsemektir. Eşimizi, sevgilimizi, çocuklarımızı, ailemizi, arkadaşlarımızı, iş yerinde birlikte çalıştığımız insanları önemsiyor, onlara zaman ayırıyoruz. Ama konu kendimize geldiğinde hep geri planda kalıyoruz.  Tabi bu genel tablo için söylediğim bir şey.
      Peki neden sahip olduğumuz yaşamı içgüdüsel olarak kuvvetle sürdürmeye çalışırken, bilinçsizce kendimizi arka plana atıyoruz.? Bunu bir düşünün. Bu hayat bizim ve yaşamımızın  odak noktası  olması gereken kişi biziz. Biz kendimizi iyi hissedersek, kendimizi  önemser ve kendimize değer verirsek insanlara bunu içten bir şekilde yansıtabiliriz. Diğer şekilde davranışlarımız  görev ve gereklilik bağlamında olabilir ancak. Evrenin yasaları var ve bu yasalardan biri alma-verme dengesiyle ilgili. Bu yasa diğer insanlarla ilişkilerimizde  olduğu gibi,  kendimizle olan ilişkimiz için de geçerli. Bu yasayı ihlal ettiğimizde evren bir şekilde bunu dengelemeye çalışacaktır. Tabi kendi yöntemleriyle.
İşte bu noktada bir hobimizin olması çok büyük önem kazanıyor. Çünkü hepimiz kişisel gelişime zaman ve para ayıramayabiliriz. Ya da  bu bizim önceliğimiz olmayabilir. Hobi ise bunu dengeleyecek zahmetsiz ve zevkli bir uğraş. Ayrıca stresimizi azaltan, gevşememizi  ve dinlenmemizi sağlayan bir şey.  Anda kalmak  için de kaçırılmaz bir fırsat.
Burada önemli olan sizin neleri sevdiğiniz, yetenekleriniz ve ilgi alanlarınız. İtirazları hemen duyar gibiyim: ’’Benim herhangi bir şeye yeteneğim yok.", “Özel olarak bir şeye  ilgi duymuyorum’’ vs. Hemen söyleyeyim;  bunlar bilincin mazeretleri. Çünkü insan beyni genel olarak yaşadığı hayat tarzını değiştirmek istemeyen bir yapıya sahip . Hepimizin bir konfor alanı var ve bunun dışına çıkmak istemiyoruz. Konfor alanından kasıt,  kendimizi güvende hissettiğimiz rutine bağladığımız hayat tarzı. Biz bunu aşmaya çalışmalıyız.
Mutlaka zevk alabileceğimiz ya da ‘’Şunu da keşke yapabilsem" dediğimiz şeyler vardır. Bunun üzerinden gidin. Kendimden bir örnek vereyim bu noktada.  İlgi alanlarım çok geniş.  Yıllardır biraz ondan,  biraz bundan yapayım derken kendime doğru düzgün bir hobi edinemedim. Durumun farkına varınca kendime bir hobi edinmeye karar verdim. Resim yapmanın  beni rahatlatacağına, kendimi ifade konusunda geliştireceğine ve mutlu edeceğine inanıyordum. Ancak Cin Ali bile çizemeyen biriydim. Açıkçası kendimden çok da umutlu değildim.  İlk dersimde biraz zorlandım ama çalıştıkça kendimde olan gelişme beni bile hayretler içinde bıraktı. Demek ki, resim yapamayacağım düşüncesi kendime koyduğum bir sınırdı. Daha doğrusu bir mazeret. Buradan hareketle diyebiliriz ki, bu konuda  hiçbir şeyden gözünüz korkmasın. Ben yaptıysam sizin yapamamanız için bir neden yok. Genel kanı budur zaten.
Hobi konusunda karşılaşılabilecek diğer bir sorun  ise zaman yaratmak. Ben bunu da bir mazeret olarak görüyorum açıkçası.  İyi bir zaman planlamasıyla bu alan size açılacaktır. Yakın dönemde zaman yönetimi ile ilgili bir çalışma yapmıştım kendim için. Acil, önemli ve gerekli olan zamanların dışında arta kalan zamanı görünce oldukça şaşırdım.
      Size önerim, oturup bir gün içinde zamanınızı nasıl kullanıyorsunuz bunun dökümünü yapmanız. Sonra kendinize ayırabileceğiniz zamanları belirlemeniz. Hafta sonu için de bunu ayrıca yapabilirsiniz.
        Diğer taraftan yeni bir şey  yaparken ilk adımı atmak  işin en zor kısmıdır genellikle. Cesaretinizi tutku ve coşkuyla harmanlayıp başlayın. Bir hobi edindiğinizde kendinizdeki değişim sizi bile şaşırtacak. Sevgiyle kalın…