Günümüzde,
sosyal medyanın etkisinin insan hayatında en üst düzeye ulaşması, sosyal
ağlara ulaşımın kolaylaşması ile birlikte insanların özel hayatını bir nev’i kamuya açık şekilde yaşadığını gözlemliyoruz. Bir
yönüyle bunu avantaj olarak görebiliriz. Akrabalarımızın, dostlarımızın,
tanıdığımız insanların hayatında olan bitenlerden haberdar olma şansımız
oluyor. Böylece bağımız kopmuyor. Bu durumun dez avantajları da var tabi. Hemen
belirteyim ki, ben sosyal medyanın insan üzerindeki avantaj ve dez avantajları üzerine bir tespit
yapacak değilim. Ancak kendi hayatımızı
başkalarının hayatı ile kıyaslama konusu bu bağlamda çok önemli diye düşünüyorum. Asıl değinmek istediğim
konu da bu zaten. Teknolojiye erişimi olan bir insan –bu sayı dünyada
azımsanmayacak kadar çok- günün ortalama 2-3 saatini sosyal medyada, genellikle
de sosyal ağlarda geçiriyor.
Günlük
hayatımızı düşündüğümüzde bu zaman oldukça fazla. Özellikle sosyal ağlardaki
paylaşımlara baktığımızda genel olarak herkes mutlu, her şeye sahip. Gidilen bir
yer-etkinlik, yenilen yemekler, birlikte vakit geçirilen sevgili, eş, dost..
vs. anbean göz önünde. İster istemez insan kendi hayatını diğer insanların
hayatıyla kıyaslama yoluna gidiyor. Paylaşılan genellikle mutlu anlar olunca
kendi hayatımızda bu kadar mutlu olup olmadığımızı düşünüyoruz. Aslında sanal
alem bir ilizyon ama insanlar daima görünene inanmaya meyilli. Biz kendi
hayatımızın realitesini en ince ayrıntısına kadar bildiğimiz, onunla
yaşadığımız için kendimizi sürekli mutlu, harika ya da her şeye sahip
hissetmemiz zor. Çünkü tekamül için geldiğimiz dünyada böyle bir şey yok. Olsa tekamül
olmaz zaten. Tabi huzur gibi istikrar yaratan bir duyguya sahip olmak ayrı. O,
her şeyi dengede tutuyor. Bu da kolay kazanılan bir durum değil. Çaba gerektiriyor.
Bu bağlamda bir kendi hayatımıza bakıyoruz bir de
başkalarının hayatına ve biz de olmayan şeylere odaklanıyoruz.
Aslında bu gayet doğal bir durum. Çünkü
insan genel yapı itibariyle kendinde olmayan şeyleri görmeye daha yatkın. Bu boşu
boşuna verilen bir özellik değil. Kişinin gelişimi ve bulunduğu noktayı fark
etmesi için bir parametre olabilir ama kesinlikle ölçülü kullanıldığı takdirde.
Tüm bunlar bir tarafa, doğru olan bizim kendi hayatımıza odaklanmamız. Biz seçimlerimizle
bu dünyadayız. Herkes kendi ruh planına göre yaşıyor ve tekamül ediyor-veya
edemiyor-. Öğrendiklerimiz, deneyimlerimiz bizi şekillendiriyor, hayatımız buna
göre düzenleniyoruz ve mevcut duruma göre tekrar deneyim geliyor. Tekamülün doğası bu ve herkes
kendi planına uygun seçimler yapıyor. Dünyada olma nedenimiz bu zaten.
Tüm bunların ışığında çevremizden
etkilenmeden kendimize sormalıyız: Ben ne için buradayım.?, Benim yaşam amacım
ne.?, Bu amacımı nasıl gerçekleştiririm.?. Bu sorular size farkındalık alanı da
açacaktır. Burada önemli olan, bu sorulara çevremizden bağımsız olarak cevap
verebilmek. Diğer bir ifadeyle hayatımızın merkezine kendimizi koymak. Oturun liste
yapın. Sizi neler mutlu-mutsuz ediyor.? Yaşamdan beklediğiniz nedir.? Mesela 10
yıl sonra kendinizi nerede görüyorsunuz, yaşam amacınıza göre kendinizi
gerçekleştirebiliyor musunuz.? Bu süre zarfında neleri yapmak ya da yapmamak
sizi mutlu-mutsuz eder.? Bir nev’i yaşam yolunuzu keşfedin, yaşam haritanızı
belirleyin. Sonra bırakın akış sizi
götürsün. Sadece en iyi, en yüce şekilde yaşamak ve tekamül etmek için niyet
edin. Niyetinize “kolaylıkla öğrenmek istiyorum.”ifadesini eklemeyi unutmayın. Olumlu
düşünün ve bu yolda hayatınızdaki iyi ve güzel şeylere odaklanın. Kıyastan kaçının.
Kızım Nehir puzzle yapma konusunda oldukça usta. Ben ona parça bulmak ve ayırmak konusunda çıraklık ediyorum. Zor bir puzzle yaptığında ben hiç bitmeyecek, parçaları bulup tamamlayamayacağız diye endişe duyarım. Ama o daima çok sakindir. Önce kolay olanları bulur, şekli oluşturur. Resim ortaya çıktıkça zorlar olan parçalar geride kalır ve daha kolay bulunur. Bir süre sonra da bütün ortaya çıkar. Hayat da böyledir. Tıpkı bir puzzle gibi. Biz önce elimizde olanlara odaklanmalıyız. Puzzle da bulunması, yapılması zor parçalar gibi yaşadığımız hayatta da bizi zorlayan, eksikliğini hissettiğimiz, aradığımız şeyler olacaktır. Ancak biz bu yüzden bütünü, elimizde olanı gözden kaçırmamalıyız. Bu zor noktalar bizim tekamül ettiğimiz, geliştiğimiz yerlerdir. Herkesin hayat resmi birbirinden farklıdır. Mikro olarak insanın kendi hayat resmi varken, makro olarak bu resimlerin birleşimi de hepimizin ortak resmi olan bütünü ortaya çıkarır. Tekamül için geldiğimiz bu dünyada öğrenmemiz gerekenler, yaşadıklarımız, deneyimlerimiz diğer insanlarla aynı olmayacaktır ama tamamen bağımsız da değildir. Bu ilişkiyi iyi kurmak gerekir. Unutmayalım ki, biz bir bütünün parçalarıyız ve iyi olan bir şey hepimiz için iyidir aslında. Kötü olan bir şey mutlaka bizi de etkiler; “kelebek etkisi” misali. Sevgiyle kalın…
Kızım Nehir puzzle yapma konusunda oldukça usta. Ben ona parça bulmak ve ayırmak konusunda çıraklık ediyorum. Zor bir puzzle yaptığında ben hiç bitmeyecek, parçaları bulup tamamlayamayacağız diye endişe duyarım. Ama o daima çok sakindir. Önce kolay olanları bulur, şekli oluşturur. Resim ortaya çıktıkça zorlar olan parçalar geride kalır ve daha kolay bulunur. Bir süre sonra da bütün ortaya çıkar. Hayat da böyledir. Tıpkı bir puzzle gibi. Biz önce elimizde olanlara odaklanmalıyız. Puzzle da bulunması, yapılması zor parçalar gibi yaşadığımız hayatta da bizi zorlayan, eksikliğini hissettiğimiz, aradığımız şeyler olacaktır. Ancak biz bu yüzden bütünü, elimizde olanı gözden kaçırmamalıyız. Bu zor noktalar bizim tekamül ettiğimiz, geliştiğimiz yerlerdir. Herkesin hayat resmi birbirinden farklıdır. Mikro olarak insanın kendi hayat resmi varken, makro olarak bu resimlerin birleşimi de hepimizin ortak resmi olan bütünü ortaya çıkarır. Tekamül için geldiğimiz bu dünyada öğrenmemiz gerekenler, yaşadıklarımız, deneyimlerimiz diğer insanlarla aynı olmayacaktır ama tamamen bağımsız da değildir. Bu ilişkiyi iyi kurmak gerekir. Unutmayalım ki, biz bir bütünün parçalarıyız ve iyi olan bir şey hepimiz için iyidir aslında. Kötü olan bir şey mutlaka bizi de etkiler; “kelebek etkisi” misali. Sevgiyle kalın…