18 Ağustos 2018 Cumartesi

KENDİ HAYATIMIZA ODAKLANMAK






Günümüzde, sosyal medyanın etkisinin insan hayatında en üst düzeye ulaşması, sosyal ağlara ulaşımın kolaylaşması ile birlikte insanların özel hayatını bir nev’i  kamuya açık şekilde yaşadığını gözlemliyoruz. Bir yönüyle bunu avantaj olarak görebiliriz. Akrabalarımızın, dostlarımızın, tanıdığımız insanların hayatında olan bitenlerden haberdar olma şansımız oluyor. Böylece bağımız kopmuyor. Bu durumun dez avantajları da var tabi. Hemen belirteyim ki, ben sosyal medyanın insan üzerindeki  avantaj ve dez avantajları üzerine bir tespit yapacak değilim. Ancak  kendi hayatımızı başkalarının hayatı ile kıyaslama konusu bu bağlamda çok önemli  diye düşünüyorum. Asıl değinmek istediğim konu da bu zaten. Teknolojiye erişimi olan bir insan –bu sayı dünyada azımsanmayacak kadar çok- günün ortalama 2-3 saatini sosyal medyada, genellikle de sosyal ağlarda geçiriyor.
Günlük hayatımızı düşündüğümüzde bu zaman oldukça fazla. Özellikle sosyal ağlardaki paylaşımlara baktığımızda genel olarak herkes mutlu, her şeye sahip. Gidilen bir yer-etkinlik, yenilen yemekler, birlikte vakit geçirilen sevgili, eş, dost.. vs. anbean göz önünde. İster istemez insan kendi hayatını diğer insanların hayatıyla kıyaslama yoluna gidiyor. Paylaşılan genellikle mutlu anlar olunca kendi hayatımızda bu kadar mutlu olup olmadığımızı düşünüyoruz. Aslında sanal alem bir ilizyon ama insanlar daima görünene inanmaya meyilli. Biz kendi hayatımızın realitesini en ince ayrıntısına kadar bildiğimiz, onunla yaşadığımız için kendimizi sürekli mutlu, harika ya da her şeye sahip hissetmemiz zor. Çünkü tekamül için geldiğimiz dünyada böyle bir şey yok. Olsa tekamül olmaz zaten. Tabi huzur gibi istikrar yaratan bir duyguya sahip olmak ayrı. O, her şeyi dengede tutuyor. Bu da kolay kazanılan bir durum değil. Çaba gerektiriyor.  Bu bağlamda   bir kendi hayatımıza bakıyoruz bir de başkalarının hayatına ve biz de olmayan şeylere odaklanıyoruz.
Aslında bu gayet doğal bir durum. Çünkü insan genel yapı itibariyle kendinde olmayan şeyleri görmeye daha yatkın. Bu boşu boşuna verilen bir özellik değil. Kişinin gelişimi ve bulunduğu noktayı fark etmesi için bir parametre olabilir ama kesinlikle ölçülü kullanıldığı takdirde. Tüm bunlar bir tarafa, doğru olan bizim kendi hayatımıza odaklanmamız. Biz seçimlerimizle bu dünyadayız. Herkes kendi ruh planına göre yaşıyor ve tekamül ediyor-veya edemiyor-. Öğrendiklerimiz, deneyimlerimiz bizi şekillendiriyor, hayatımız buna göre düzenleniyoruz ve mevcut duruma göre tekrar deneyim geliyor. Tekamülün doğası bu ve herkes kendi planına uygun seçimler yapıyor. Dünyada olma nedenimiz bu zaten.
Tüm bunların ışığında çevremizden etkilenmeden kendimize sormalıyız: Ben ne için buradayım.?, Benim yaşam amacım ne.?, Bu amacımı nasıl gerçekleştiririm.?. Bu sorular size farkındalık alanı da açacaktır. Burada önemli olan, bu sorulara çevremizden bağımsız olarak cevap verebilmek. Diğer bir ifadeyle hayatımızın merkezine kendimizi koymak. Oturun liste yapın. Sizi neler mutlu-mutsuz ediyor.? Yaşamdan beklediğiniz nedir.? Mesela 10 yıl sonra kendinizi nerede görüyorsunuz, yaşam amacınıza göre kendinizi gerçekleştirebiliyor musunuz.? Bu süre zarfında neleri yapmak ya da yapmamak sizi mutlu-mutsuz eder.? Bir nev’i yaşam yolunuzu keşfedin, yaşam haritanızı belirleyin. Sonra  bırakın akış sizi götürsün. Sadece en iyi, en yüce şekilde yaşamak ve tekamül etmek için niyet edin. Niyetinize “kolaylıkla öğrenmek istiyorum.”ifadesini eklemeyi unutmayın. Olumlu düşünün ve bu yolda hayatınızdaki iyi ve güzel şeylere odaklanın. Kıyastan kaçının. 
           Kızım Nehir puzzle yapma konusunda oldukça usta. Ben ona parça bulmak ve ayırmak konusunda çıraklık ediyorum. Zor bir puzzle yaptığında ben hiç bitmeyecek, parçaları bulup tamamlayamayacağız diye endişe duyarım. Ama o daima çok sakindir. Önce kolay olanları bulur, şekli oluşturur. Resim ortaya çıktıkça zorlar olan parçalar geride kalır ve daha kolay bulunur. Bir süre sonra da bütün ortaya çıkar. Hayat da böyledir. Tıpkı bir puzzle gibi. Biz önce elimizde olanlara odaklanmalıyız. Puzzle da bulunması, yapılması zor parçalar gibi yaşadığımız hayatta da bizi zorlayan, eksikliğini hissettiğimiz, aradığımız  şeyler olacaktır. Ancak biz bu yüzden bütünü, elimizde olanı gözden kaçırmamalıyız. Bu zor noktalar bizim tekamül ettiğimiz, geliştiğimiz yerlerdir. Herkesin hayat resmi birbirinden farklıdır. Mikro olarak insanın kendi hayat resmi varken, makro olarak bu resimlerin birleşimi de hepimizin ortak resmi olan bütünü ortaya çıkarır. Tekamül için geldiğimiz bu dünyada öğrenmemiz gerekenler, yaşadıklarımız, deneyimlerimiz diğer insanlarla aynı olmayacaktır ama tamamen bağımsız da değildir. Bu ilişkiyi iyi kurmak gerekir. Unutmayalım ki, biz bir bütünün parçalarıyız ve iyi olan bir şey hepimiz için iyidir aslında. Kötü olan bir şey  mutlaka bizi de etkiler; “kelebek etkisi” misali.  Sevgiyle kalın…
                       

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder