7 Mayıs 2018 Pazartesi

MERKEZDE VE DENGEDE KALMAK






          Çoğumuz istiyoruz ki, yaşamımız belli bir düzen dahilinde olsun, konfor alanımızın dışına hiç çıkmayalım. Ancak ne evrenin kanunları ne de spiritüel kanunlar böyle bir düşünceyi destekliyor.
          Bilimsel araştırmalar gösteriyor ki, evrende her şey aslında kaotik bir yapıya sahip. Diğer taraftan bu düzensizlik kendi içinde bir düzen yaratıyor. Burada karşımıza “entropi” denilen bilimsel bir kavram çıkıyor. En yalın anlamıyla entropi bir maddenin düzen yaratmak için kendi enerjisini dağıtmasıdır. Diğer bir ifadeyle evrenin düzensizliği çoğaltmak için düzen cepheleri yaratmasıdır. Buna verilebilecek en basit örneklerden biri brokoli. Kızım Nehir sayesinde evimizde eksik olmayan çok iyi bildiğim bir sebze. Brokoli biraz önce bahsettiğim evrendeki düzensizliği destekleyen en iyi örneklerden biri aslında. Takip edilemez gibi görünen kıvrımları, dalları, ayrıntıları var. Daha yakından bakıldığında ise “fraktal” dediğimiz belli bir alan içinde sıralanmış bir düzen oluşturan geometrik şekiller görülür.
            Durum böyleyken yaşamımızın belli bir çizgide gitmesini beklemek boş ve anlamsız bir hale geliyor. Çünkü ruhun yolculuğunda kendisi ve dünya ile ilişkilerini düzenleyen spiritüel yasalar evrenin yasalarından bağımsız değil. Her şey bir bütün ve birbirine bağlı. Rastgele dünyaya gelmiş bir varlık olduğumuzu düşünmek ve başımıza gelenleri bir tesadüf gibi değerlendirmek bu noktada geçerliliğini yitiriyor. Burada kod ve desen farkına da sadece değinip geçmek istiyorum.
         Bu açıdan baktığımızda yaşadığımız onca şeyin bir anlamı olduğunu görebiliriz. Deneyimlerimiz ilahi planla kendi ruh planımızın birleşme noktasında bir düzen yaratıyor aslında. Farkında olmasak da ortada kendimizin ve birbirimizin gelişimini destekleyen bir ortak bir plan var.
     Söylemek kolay ama başımıza gelen birçok olayı bu doğrultuda kabullenmek zor diyebilirsiniz. Diyebilirim ki, kendimle ilgili olarak kabullenme –dönüşüm yoluna girdiğimde ilk zamanlar çok zorlandım. Çünkü yaşadıklarımın sorumluluğunu almak istemiyor, sürekli yaratıcıyı, insanları ve şartları suçluyordum. Zaman ilerledikçe ve kendimle çalışma yolunda istikrarlı, kararlı davrandıkça deneyimlerimin sorumluluğunu almaya, kabullenmeye  başladım. Bu da dönüşümü beraberinde getirdi. Burada şunu hemen belirteyim ki, bu bitmeyecek bir süreç ve benim de yolculuğum devam ediyor.      
            Diğer taraftan bu süreç bana çok yararlı bir şey daha öğretti: Ne olursa olsun kendi merkezimde ve dengede kalmak. Deneyimi yaşamak ama aynı zamanda farkındalığını kaybetmemek (mindfulness). Kimi zaman bu zorlayıcı olabilir ama zamanla yaşam tarzınız halini geliyor. Yaşadıklarımız konusunda hissetiklerimiz çok normal. Hissi inkar etmenin, yok saymanın anlamı yok. Kabullenme ve anlamlandırma açısından da önemli zaten. Önemli olan kabullenme noktasında farkındalığın doğması. Bir süre sonra ikisini ayrı olarak değerlendirip aynı zamandan tek düzlemde görebiliyorsunuz. Deneyimleri iyi-kötü olarak sınıflandırmamız da doğru bir bakış açısı değil. İyi- kötü diye bir şey yok aslında. Bizim gelişmemiz, büyümemiz için gerekli olan neyse o oluyor.
       Farkındalık noktasında deneyimi kabullenip dengede ve merkezde kalmaya en güzel örnek fırtına sanırım. Doğa olaylarına ilgisi olanlar bilirler. Bir fırtınada en sakin, en dingin nokta fırtınanın merkezidir. Yaşam oyununda deneyimlediğimiz  her olayda -ki bu her türlü deneyim ve duygu için geçerli- merkezde kalıp gözlemlemek duruma verebileceğimiz en güzel cevaptır. Dikkat ederseniz tepki demiyorum. Cevap ile tepki arasında büyük bir fark var çünkü. Tepki bilinçsiz bir davranıştır. Savunma veya saldırma amaçlı yönlendirilir. Dengeyi de bozan budur zaten. Cevap da  ise enerji olanı yapıcı bir şekilde içselleştirmek için kullanılır. Burada kabullenme ve sorumluluk vardır.
 Sonuç olarak her şey entropiyi kullanarak enerjisini paylaşıyor ve farklı bir şeye hizmet ediyor. Daima kendi merkezinizde ve dengede kalmanız dileğiyle sevgiler…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder