Çoğumuz
istiyoruz ki, yaşamımız belli bir düzen dahilinde olsun, konfor alanımızın
dışına hiç çıkmayalım. Ancak ne evrenin kanunları ne de spiritüel kanunlar
böyle bir düşünceyi destekliyor.
Bilimsel
araştırmalar gösteriyor ki, evrende her şey aslında kaotik bir yapıya sahip.
Diğer taraftan bu düzensizlik kendi içinde bir düzen yaratıyor. Burada
karşımıza “entropi” denilen bilimsel bir
kavram çıkıyor. En yalın anlamıyla entropi bir maddenin düzen yaratmak için
kendi enerjisini dağıtmasıdır. Diğer bir ifadeyle evrenin düzensizliği
çoğaltmak için düzen cepheleri yaratmasıdır. Buna verilebilecek en basit
örneklerden biri brokoli. Kızım Nehir sayesinde evimizde eksik olmayan çok iyi
bildiğim bir sebze. Brokoli biraz önce bahsettiğim evrendeki düzensizliği
destekleyen en iyi örneklerden biri aslında. Takip edilemez gibi görünen
kıvrımları, dalları, ayrıntıları var. Daha yakından bakıldığında ise “fraktal”
dediğimiz belli bir alan içinde sıralanmış bir düzen oluşturan geometrik
şekiller görülür.
Durum
böyleyken yaşamımızın belli bir çizgide gitmesini beklemek boş ve anlamsız bir
hale geliyor. Çünkü ruhun yolculuğunda kendisi ve dünya ile ilişkilerini
düzenleyen spiritüel yasalar evrenin yasalarından bağımsız değil. Her şey bir
bütün ve birbirine bağlı. Rastgele dünyaya gelmiş bir varlık olduğumuzu
düşünmek ve başımıza gelenleri bir tesadüf gibi değerlendirmek bu noktada
geçerliliğini yitiriyor. Burada kod ve desen farkına da sadece değinip geçmek
istiyorum.
Bu
açıdan baktığımızda yaşadığımız onca şeyin bir anlamı olduğunu görebiliriz.
Deneyimlerimiz ilahi planla kendi ruh planımızın birleşme noktasında bir düzen
yaratıyor aslında. Farkında olmasak da ortada kendimizin ve birbirimizin
gelişimini destekleyen bir ortak bir plan var.
Söylemek
kolay ama başımıza gelen birçok olayı bu doğrultuda kabullenmek zor
diyebilirsiniz. Diyebilirim ki, kendimle ilgili olarak kabullenme –dönüşüm
yoluna girdiğimde ilk zamanlar çok zorlandım. Çünkü yaşadıklarımın
sorumluluğunu almak istemiyor, sürekli yaratıcıyı, insanları ve şartları
suçluyordum. Zaman ilerledikçe ve kendimle çalışma yolunda istikrarlı, kararlı davrandıkça
deneyimlerimin sorumluluğunu almaya, kabullenmeye başladım. Bu da dönüşümü beraberinde getirdi.
Burada şunu hemen belirteyim ki, bu bitmeyecek bir süreç ve benim de yolculuğum
devam ediyor.
Diğer
taraftan bu süreç bana çok yararlı bir şey daha öğretti: Ne olursa olsun kendi
merkezimde ve dengede kalmak. Deneyimi yaşamak ama aynı zamanda farkındalığını kaybetmemek (mindfulness). Kimi zaman bu
zorlayıcı olabilir ama zamanla yaşam tarzınız halini geliyor. Yaşadıklarımız
konusunda hissetiklerimiz çok normal. Hissi inkar etmenin, yok saymanın anlamı
yok. Kabullenme ve anlamlandırma açısından da önemli zaten. Önemli olan
kabullenme noktasında farkındalığın doğması. Bir süre sonra ikisini ayrı olarak
değerlendirip aynı zamandan tek düzlemde görebiliyorsunuz. Deneyimleri
iyi-kötü olarak sınıflandırmamız da doğru bir bakış açısı değil. İyi- kötü diye
bir şey yok aslında. Bizim gelişmemiz, büyümemiz için gerekli olan neyse o
oluyor.
Farkındalık
noktasında deneyimi kabullenip dengede ve merkezde kalmaya en güzel örnek
fırtına sanırım. Doğa olaylarına ilgisi olanlar bilirler. Bir fırtınada en
sakin, en dingin nokta fırtınanın merkezidir. Yaşam oyununda
deneyimlediğimiz her olayda -ki bu her
türlü deneyim ve duygu için geçerli- merkezde kalıp gözlemlemek duruma
verebileceğimiz en güzel cevaptır. Dikkat ederseniz tepki demiyorum. Cevap ile
tepki arasında büyük bir fark var çünkü. Tepki bilinçsiz bir davranıştır. Savunma
veya saldırma amaçlı yönlendirilir. Dengeyi de bozan budur zaten. Cevap da ise enerji olanı yapıcı bir
şekilde içselleştirmek için kullanılır. Burada kabullenme ve sorumluluk vardır.
Sonuç
olarak her şey entropiyi kullanarak enerjisini paylaşıyor ve farklı bir şeye
hizmet ediyor. Daima kendi merkezinizde ve dengede kalmanız dileğiyle sevgiler…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder